ULUSLARARASI ‘ANAYURT’ GÜVENLİĞİ | HKÜ

Enter your keyword

ULUSLARARASI ‘ANAYURT’ GÜVENLİĞİ KONFERANSI

Medeni haklardan faydalanma ve tesis edilen /arzulanan düzenin muhafazası istikametinde güvenlik tüm analiz birimleri için maliyeti olmayan ve vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Güvenliğin genişleyen ve derinleşen kapsamı dikkate alındığında, devletler mevcut ve müteakip gelişmelere kendini adapte ederken beklentilerine odaklanmakta, ancak aynı anda güvenlik algılarına bizzat kendileri de paradoksal bir şekilde meydan okuyabilmektedir. Dolayısıyla ‘güvenli’ bir ortamı tesis etme arzusu, çelişen çıkarlarıyla motive olmuş çok sayıda ve karmaşık birimi rekabete itmekte ve esasen bahse konu arzu ‘güvenliksizleştirme’ ile sonuçlanabilmektedir. Devletler yanında, devlet haricindeki aktörler devletlerin güvenlik mimarisine bağımlı veya meydan okuyabilen birimler olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle devlet aktörler; birey, sosyal gruplar, toplum, transnasyonal toplum, silahlı veya silahsız devlet dışı aktörler, nihayetinde gelecek nesilleri de kapsayan ve insan ırkına uzanan aktör spektrumunda yeni ortaya çıkan hususlar nedeniyle kısıtlara tabi olabilmekte, kaygılarla yüzleşebilmekte ve güvenliği başarmaya çalışmaktadır.

Modern hayatın güvenlik kavramları, bahse konu çerçeve dahilinde ‘sert’ ve ‘yumuşak’ nitelendirmelerine maruz kalan konu başlıklarıyla vücut bulmaktadır. Bu bağlamda güvenlik angajmanlarında askerî çözümler temel sütun olmakla birlikte ‘güvenlikleştirilmiş’ bir sürecin ifadesinde; sosyal haklar ve düzen, refah, ulusal ve uluslararası hukuk düzeni, çevre, baskılanmış aktörlerin durumları gibi hususlar yeni parametreler olarak ortaya çıkmaktadır. Devlet aktörler halen belirtilen kaygıları yönetmeye çalışırken yeni eğilimlere mukabelede bulunma konusunda sorunlarla karşılaşmaktadır. Böyle bir durumun nedeni, söz konusu modern tehdit ve kavramların devlet aktörler yanında daha önce belirtilmiş birimlerle olan ilgisidir.

Belirtilen eğilimlere rağmen yeni milenyumun başlangıcında, tehdidin evrilmesinde sembolleştirilen 11 Eylül saldırıları, modern yorumlamalara geri adım attırmıştır. Güvenliğin birim bazında derinliğinin artması ve anlam genişlemesine yönelik yeni değerlendirme dalgalarını tersi yönde hareketlendirerek, özellikle ABD’de, sert güç uygulamalarının ‘anayurt – homeland’ ekseninde geçerlilik kazanmasına neden olmuştur. ‘Anayurt’ teriminin kullanılmasıyla ülkenin sınırları dahlinde herhangi bir tehdit tipine karşı ülke bütünlüğünün gerekirse önleyici tedbirlerle korunması ileri sürülmüştür. Ancak tehdidin kavramsallaştırılmasında, 11 Eylül sonrası devlet merkezli anlayışa rağmen; yasadışı göçe karşı toplum, iklim değişimine yönelik çevre ve insanlık güvenliği olgularında görüldüğü üzere değişmeye devam ettiği açıkça görülmektedir.

Dönüşen güvenlik kavramlarında; devlet kurumları yerine ‘yurt / vatan’ öncelliği dikkate alındığında, yeni bir kavramın ortaya konmasına yönelik gayretlerin ön plana çıktığı ve yeni yorumların yapıldığı anlaşılmaktadır. Terim devlet ve devlet dışı aktörleri kapsarken genellikle 11 Eylül odaklı kaygılara yöneltilmektedir. Bu kapsamda 11 Eylül sonrasında yapılan yasal düzenlemeler, özellikle ABD örneğinden esinlenen vakalarda, ‘anayurt – homeland birimini’ korunması gereken bir olgu olarak ele almakta, temel hakların ihmal edildiği saldırganlık ve güvenlik odaklı tedbirlere meşruiyet kazandırabilmektedir. Bu kapsamda, dönemin Bush yönetimi tarafından, Irak ve Afganistan’a yönelik sarf edilen ‘önleyici darbe’ söylemi deniz aşırı askerî operasyonlara zemin kazandırırken Amerikan halkına mazeret olarak sunulmuştur. Dolayısıyla ABD’nin kendine özgü ‘anayurt’ yorumu, rızası dahilinde veya değil, diğer ülkelerin egemenlik alanlarında sert güç uygulamalarını normalleştirmiştir.

Amerikan örneğinin gereğinden fazla sündürülmesi sonrasında, ‘anayurt’ kelimesi üzerine, pratiğe yönelik niyetler ve elde edilen somut sonuçlar bağlamında kendini çıkmaza sokan tartışmalar yaşanmaktadır. Açıkça ifade edilebilir ki Amerikan örneğinde ‘anavatan’ kelimesiyle başlatılan güvenlik angajmanları aslî maksadını aşmaya başlamıştır. Amerikan algısının 11 Eylül saldırılarından ilham aldığı ve ‘topraklanma’ maksadıyla ortaya çıkan DAEŞ tehdidi ile konsolide olduğu bilinmektedir. Bu çerçevede ABD halen deniz aşırı ülkelerde sert güç unsurlarını kullanmak suretiyle Amerikan kıtası olarak tarif edilen ‘yurdunu’ binlerce kilometre öteden koruma arzusundadır.

Türkiye, ABD gibi, anayurt kavramını, ‘vatan’ nitelendirmesiyle egemenliği altındaki deniz, hava ve kara ülkesini dahil ederek kullanmaktadır. Terim, Türk toplumunda, Ege ve Akdeniz anlaşmazlıkları sonrasında ‘Mavi Vatan’ adıyla benimsenmiştir. Öte yandan yeterince kavramlaştırılamamış ‘anayurt’ terimi, ‘Mavi Vatan’ ve ‘Vatan’ kavramlarıyla medya üzerinden vatandaşların ve siyasilerin tercihi haline gelmiştir. Bu kapsamda ‘anayurt’, ‘vatan’ veya ‘mavi vatan’ tanımlamalarıyla Türkiye’nin egemenlik hakları sert gücü içeren bir yapıya dönüşmüştür. Tartışılması gereken husus bu terimlerin ve arka planındaki kavramların sadece kara, deniz ve hava ülkeleriyle sınırlı olması veya post-pozitivist anlayış dahilinde bu daralmanın ötesine geçememesi sorunsalıdır. Nitekim Konferansa ilham veren düşünce, Uluslararası İlişkiler literatüründe güvenliğin birim derinliği ve anlam genişlemesi ışığında ‘anayurt’ güvenliğinin sert güç uygulamalarının ötesine geçtiği istikametindedir.

Konferans, belirtilen kavramsal tartışma kapsamında, ‘anayurt’ ve ‘vatan’ güvenliğine küresel ve Türk epistemik toplumunca kavramsal bir içerik üretmek ve karşılaştırmalı bir analiz süreciyle kavramı sorgulamak üzere icra edilmektedir. Bu maksatla Konferansın ana önermesi, “daha önce belirtildiği üzere, ‘anayurt güvenliğinin sadece sert güç unsurlarıyla konvasiyonel savunmayı değil, yumuşak ‘kaygı ve tehditlere’ yumuşak araçlarla mukabelede bulunulması gerekliliği” üzerine bina edilmiştir. Bu kapsamda cevabı aranan ana problem, “Anayurt güvenliği; millî, transnasyonel ve uluslararası meydan okumalara yönelik olarak, çok fazla ve çeşitli birimlerin olduğu ve çok-katmanlı kaygıları kapsayan risk ve tehditlere hitap ediyor mu?” şeklinde ifade edilebilir.

Belirtilen önerme ve probleme yönelik olarak Konferans dört panelden oluşacak ve panellere fiziki olarak veya uzaktan erişim yoluyla katılım sağlanabilecektir. Her panelde bir moderatör, seçkin konuşmacı/konuşmacılar ve bildiri sunmak üzere katılımcıların interaktif etkileşimi sağlanacaktır. Panelin sonunda seçkin akademisyenler yorum yapabilecek, katkıda bulunabilecek ve eleştiri yöneltebilecektir. Konferansın dili İngilizce ve Türkçe olup çeviri hizmeti sunulacaktır.